23 Mayıs 2007

Birey ve Toplum

Globalleşmeden ve kapitalistleşmeden önce ne güzel de yaşıyoduk. Mahallelerde insanlar birbirlerine yardım ediyordu. Komşudan bir fincan bişiiler isteyebiliyorduk. Eski çoraplardan örülmüş paspaslara ayaklarımızı silip komşudan su içiyorduk oyun arasında. Çok fazla beklentimiz de yoktu. Hayat çok konforlu değildi ama beraber yaşanabiliyordu.

Bekçiler güvenliği sağlamaya yetiyordu.



Belki birey olarak çok fazla hakkımız yada konforumuz yoktu ama beraber yaşamak konusunda bi sıkıntımız da yoktu.


Sonra birden bire birey olduğumuzun farkına vardık. İletişimin hızlanması sayesinde TRT2 ler sonra da Magic Box'lar girdi hayatımıza. Telefon yazdırmaz olduk. Herkesin evinde telefon yokken herkesin elinde telefon oluverdi. Otoyolarda hızlandık. "Bi kaset koyup, neşemizi bulduk". Daha çok kazandık, daha çok harcadık. Bi sürü alışveriş merkezimiz oldu. Hem de klimalı.


Değişim çok hızlı oldu.



Yeni düzenin kolaylıklarına çabuk alıştık. Fakat iki şey bu hıza yetişemedi: Birincisi kanunlar, kurallar, uygulamalar yani devlet veya hukuk düzeni. İkincisi ise bizim kültürümüz, görgümüz, geleneğimiz, eğitimimiz yani asıl biz.


Paulo Coelho idi herhalde söyleyen: Ruhlarımız hızımıza yetişemedi.


Herbirimiz sadece ve sadece kendi çıkarını düşünür olduk. İlgili düzenlemeler ve üstüne bir de eğitimimiz eksik olunca başka insanlarla beraber yaşadığımızı unuttuk. Kendi çıkarımız için her yol mübah oldu. Güya dindar bir milletiz. En önce bozulan ahlak oldu. Ama her alanda. İş yerinde, trafikte, ailede, tribünde.


Yola çıkarken kimseye yol vermemek, lüks arabalarda emniyet şeritlerinden gitmek, işyerinde gizli gizli internette vakit geçirmek, en az işle en çok parayı nasıl kazanırım diye kafa yormak, kopya yazılım kullanmak, kopya film seyretmek, başkasının boşluğunu kollayıp oradan saldırmak, yasalardaki açıkları değerlendirmek, yada hertürlü kural uygulayıcılarına farkettirmeden uygunsuz işler yapmak, kalabalıkta otobüse binerken hafifçe omuz atmak ve öne geçmek. Aklıma bir çırpıda gelen ve sanırım herkes tarafından "a noolcak canım, herkes yapıyo" diye değerlendirdiğimiz ve ahlaki olup olmadığını düşünmediğimiz olaylar.



Bence Avrupa ile en çok burada ayrılıyoruz birbirimizden. Onlar kişisel özgürlükleri genişletirken birbirlerinin sınırlarını nasıl işgal etmeyeceklerini belirlemişler. Kültürleri bu şekilde gelişmiş ve ayrıca uygulamaları da çok sıkı bir şekilde kanunlar, standartlar ve düzenlemelerle kontrol altına alınmış. Maksimum bireysellikle toplum hayatında birbirlerinin ayaklarına basmadan yaşıyabiliyorlar.



Bu durum tespiti idi. Başka bir yazıda da bu durum nasıl düzeltilir diye ahkam keserim. Daha çoook fırın ekmek yemek lazım çoook.

Sağlıcakla.

5 yorum:

ibeking dedi ki...

yok yok çok doğru tespitler, nasıl halletceğimizi anlatan yazını da bekliyorum.

Ali Sağlam dedi ki...

İade-i ziyaret için gelmiştim ama pek çıkamayacağım galiba :)
Yazı müthiş olmuş. Ben de ikinci yazıyı bekleyeceğim.

ustertuna dedi ki...

@ibeking saol saol. Nasıl halledeceğimiz konusunda da bişiiler düşünüyorum ama şööle bi toparlamam lazım.

@ali sağlam hoşgeldiniz. Sizi karalamadefterinden takip ediyordum. Buralarda görmek sevindirdi.

İkinci yazı için aslında hep beraber de düşünebiliriz. Bakalım:)

Zafer Karkac dedi ki...

Sosyoloji profesörü bir amcanın dersinde bir laf etmişti. Biz de her türlü -izm'den bahsetmek kolay. Ama onu yerleştirecek kültür alt yapısı yok.

İşi derinleştirince yapılacak iş çok
insanlar adam olmadan paralarıyla konuşur hale geldiler.

Kısaca "eğitim şart"

Adsız dedi ki...

çok doğru ve hayatımız kısa bir özeti olmuş. ikinci yazınızında bunun kadar güzel olacağına eminim. ve okuyacağım. söylediklerinizin hepsine katılıyorum.... bunu nasıl halledeceğiz işte bu çok zor olacak. ama demekte zarar yok. herkes elinden geldiğini yaparsa bilkide bnlar bile yaşanmaz olur tıpkı eski hayatımız gibi. ikinci yazınızı bekliyorum...