11 Aralık 2007

Fenerbahçe Maçları: FB-6S

Ne güzel oldu, di mi? Ben pek keyif aldım.

Can'ın faranjit olup evde dinlenmesi gerekince Burcu ile maça gitme planları suya düştü. Biz de kuzen Alpkanat ile gittik. Maçtan yarım saat önce buluşup rahatça içeri girdik ve yerimize ulaştık. Eskiden İngiltere'den yayınlanan maçlarda görürdük. Maçın başlamasına 10 dakikaya kadar tribünler boş olurdu. Sonra birden herkes yerine yerleşirdi. Artık biz de ekabir ekabir maç başlayıncaya kadar ortalıkta dolanıp on dakika kala yerimize oturuyoruz. Stadta ilgili ufak bir de ayrıntı: Aziz amca tavandan ısıtmaları çok açıyor. Açık havada montları çıkarıp maç seyrediyoruz. Ama stadta vestiyer eksik. Koltukalara falan koymak durumunda kalıyoruz montları :))

Başka yerlerde de söylemiştim. Bu sene aldığım kombine şampiyonlar ligindeki Inter ve PSV maçlarıyla kendini ödemişti. Gazsaray maçıda bonusu oldu. Hiç bu kadar rahat bir 6S maçı izlememiştim. Fenerbahçe oyunu nasıl yönlendirmek istiyorsa öyle oynadı. Çok koşmadı, çok yorulmadı ama çok etkili oldu.

Yorumları zaten bir sürü yerde okumuşsunuzdur. Ben sadece aklıma takılan bir gözlemimden bahsedeyim. İkinci golden sonra takım yengeç dansı yaptı. Daha önce konuşmuş ve anlaşmış oldukları belli. Gazetelerde okuduğuma göre Roberto Carlos icadıymış. Takım olarak bu dansın yapılması çok önemliydi bence. Takım olma durumunun ve arkadaşlığın çok iyi bir göstergesi. Bence bu konuda Roberto Carlos'un çok büyük bir etkisi var.


Carlos demişken, özetlerde göremedim ama 6S sahasında atak yaparken bir pozisyonda 6S'nın vurduğu bir top Carlos'un olduğu taraftan taca çıkıyordu. Carlos topa vuracak gibi yapıp bilerek ıska geçti. :)) Tribünde farklı yorumlar oldu. Burada anlatmayayım :)

Maçtan sonra Alp'le stadın yanındaki mackolik'e gittik. İlk defa gidiyorum. Oldukça keyifli bir spor kafe olmuş. Sanırım mekanı daha sık ziyaret edeceğim. Fener böyle oynadıktan sonra...

Devamını okumak için...

7 Aralık 2007

Basit

O kadar uğraştan sonra basit yaşamak lazım geldiğine karar kıldım.
Devamını okumak için...

23 Ekim 2007

Bayrak

Milli birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyacımız olduğu bir zamanda daha güzel bir sembol olabilir mi?


Mümkün olan heryere!

Bayraklarla donatılmış bir site nasıl olur diye merak ederseniz:
www.fenerbahce.org


Devamını okumak için...

18 Ekim 2007

Toplumsal Hafıza ve Seferberlik Bilinci

Son günlerde yaşadığımız olayları düşününce insanı içinden yeniden okula gidip sosyoloji okuyası geliyor.

Br yandan üçgün sonra unutacağımız ermeni tasarısının Amerika'da temsilciler meclisinde onaylanmasına tepki gösteriyoruz. Diğer yandan da Haberturk kanalının neden olduğunu anlamadığım şekilde Fatih Terim ile başlattığı şehit yakınlarına destek kampanyasına topyekün katılıyoruz.


Hatırlar mısınız bilmem; bölücübaşı İtalya'da yakalandığı ve bize teslim edilmeden koruma altında olduğu zamanlarda italyan ürünlerini boykot etmiş hatta sokakta italyan kivilerini kasalarla yere döküp ezmiştik.

Yada Fransa ermeni iddasının doğru olmadığını söylemeyi yada düşünmeyi suç saydığını açıkladığında gösterdiğimiz tepkiyi hatılıyor musunuz?

Amerika'nın neyi oyladığını yada yasama sürecinin hangi kısımlarının bunu kabul ettiğini boşverelim bence.

Nasıl olsa üçgün sonra unutacağız.

Diğer bir yandan da Pazar gecesi Habertük kanalının başlattığı şehit yakınlarına destek kampanyası var. İzlerken tüylerim diken diken oldu. Dün akşam baktığımda katılımın çığ gibi büyüdüğünü gördüm.

Bu seferberlik bilincine bir çok sefer şahit olduk. Depremde en yoğun halini gördük. Sıkıntıya düşünce birbirimize yardım edebiliyoruz.

Aslında her iki konuda ne kadar tepkisel olduğumuzu fakat tepkimizi uzun sürdüremediğimizi gösteriyor.

Gel de sosyoloji okuma.

Devamını okumak için...

3 Ekim 2007

Göçebe Kültürü ve Tüketim

İlgisi olabilir gibi geliyor bana. Sonuçta göçebelikte kullanılan mekanlar tüketiliyor ve yenilerine yelken açlılıyor.

Bizde zaten var olan göçebe kültürü bir de tüketim furyasıyla birleşince tadından yenmez hale geliyor.


Şööle bir yerleşsek ve biraz durulsak diyorum. Kentsel hayata ne dersiniz? Hani hergün geçtiğimiz ve kirliliğinden şikayet ettiğimiz sokaklara tükürmesek veya çöp atmasak?

Kendimizi biyerlere ait hissetsek ve yüzyıllarca yaşayacak kentler inşa etsek. Çözümlerimiz, planlarımız kısa vadeli ve günü kurtarmaya yönelik olmasa. Nası' olur?


Devamını okumak için...

Referandum

Size de biaz tuhaf gelmiyor mu? Cumhurbaşkanını bizim seçip seçmeyeceğimize yine bizim karar vermemiz gerekiyor.


Bana şey gibi geliyor: sana bir hak vereceğiz. Ama önce bu hakkı isteyip istemediğin konusunda seçim yapman gerekiyor.

Tüm politik kaygılar bir yana kim böyle bir seçime hayır der ki?

Diğer bir yandan da Cumhuriyet oldu olalı süregelen bir gelenek var. Ülke şartları içinde zamanla oturmuş bir gelenek.

Parlamentodaki çoğunuk herşeyi değiştirebilme yetkisi mi demek?

Peki bundan sonra farklı fikirde bir çoğunluk olursa ve onlar da başka türlü bir seçim oması gerektiğini düşünüyorlsarsa yine mi değişecek sistem?

Hala demokratik kültür veya gelenek oluşturabilmiş değiliz.

Farklı bir tartışma ama her iki yılda bir farklı kaldırım taşlarında yürümek istemiyorum.

Devamını okumak için...

20 Ağustos 2007

Fenerbahçe Maçları - FB:Gaziantepspor

Bu hafta maça Burcu ve Can'la beraber gittik. Can'ın büyümüş olduğunu birkez daha farkettik. Tezahüratlara, şarkılara daha bilinçli katılıp tempo tutuyor bayaa bayaa.

Maç geç saatte olduğu için sonuna doğru biraz uyuklamaya başladı. Ama sıkıntı olmadan bitirdik maçı.

Maç ise ilginçti doğrusu..

Zico tüm kadroyu yedeklerden oluşturmuştu. Daha önce kadronun böyle olacağını bilmeyen arkadaşların yüzü oyuncular tek tek anons edilirken gerçekten görülmeye değerdi.

Bence çok iyi de oynadılar. Burcu taraftarın azlığından bahsederken "sanki sahada da daha az sayıda oyuncu var" şeklinde bir tespitte bulundu. Ben de futbolda alan daraltma ile ilgili kısa bir bilgilendirme yaptım :)). Bunu oyunun ilk yarısının başında çok iyi yaptılar ve zaten gollerde bu arada oldu.

İlginç olan başka bir olaysa hakemin devrelerin ortasında su molası vermesiydi. Tüm oyuncular basketteki gibi yedek kulübesinin önüne gittiler. Su içip kafalarını falan ıslattılar ve iki dakika sonra oyuna döndüler.

Aslında teknik olarak da molalar kullanılabilir futbolda. Amerikan futbolunda olduğu gibi reklam gelirlerine de faydası olur. (AF'da her devrenin bitimine iki dakika kala reklam molası veriliyor. Endüstriyel spor olayı)

Bu arada bilmeyenler için yedek Fenerbahçe maçı 2-1 kazandı.







Devamını okumak için...

17 Ağustos 2007

Çetin Altan ve Çağdaşlaşma

Çetin Altan bugünki milliyet gazetesindeki köşede Japonya ve Türkiye'deki çağdaşlaşma sürecini değerlendirmiş ve şöyle demiş:
"Her 2 çağdaşlaşma girişiminin arasındaki fark neydi acaba?
Japonya, "çağdaşlık"ın simgesi olan Batı Avrupa'nın "üretim biçimi"ni taklit etmekle başlamıştı yeni bir evreye ve "tüketim biçimi"ni de yerel bırakmıştı.
Türkiye ise, "tüketim biçimi"ni taklit etmiş ve "üretim biçimi"ni de olduğu gibi bırakmıştı."


Tam aklımdaki sorulara cevap oldu. Çok beğendim ve sizinle de paylaşayım dedim. Daha önce tüketim ve modernleşmemizle ilgili bir kaç yazı yazmıştım. Çetin Altan burada gene kendi üslubuyla olayı yorumlamış. Çok çok yerinde bir tespit.

Bence süreç hala böyle devam ediyor. Amerikalı gibi tüketmeye ve mümkünse hiç üretmemeye çalışıyoruz. Sanırım sadece günlük yaşamanın, Orta Asya'dan beri göçebe olmanın, planlama yapamamanın bir sonucu bu. "Ben günü kurtarayım da gerisi ne olursa olsun!


Devamını okumak için...

16 Ağustos 2007

Fenerbahçe - Anderlecht

Bu sezon da canlı seyrettiğim Fenerbahçe maçlarını yada maçlarda benim dikkatimi çekenleri ve kişisel değerlendirmelerimi yazmaya çalışacağım.

Dün akşamki maçın en önemli olayı bence Zoti ve Serdar ile beraber gitmemizdi. Ayarlasan bu kadar denk gelmez. Bi sürü tesadüf ve son dakika organizasyonlarıyla maça hep beraber gidebildik.

Asıl önemli olan Zoti'nin Fener forması giyip tezahüratlara bile katılmasıydı.


Zoti'nin gelmesinin neden bu kadar ilginç olduğunu bırakalım da Zoti karalama defterinde kendisi anlatsın :)). Bu da değişik biri mim hadisesi olsun.
Dünkü maçta dünya gözüyle ve Fener formasıyla Roberto Carlos'u sahada canlı izlame fırsatı buldum. Kesinlikle ayrı bir kategori. Bu kadar sakin, kendinden emin, bu kadar hızlı bir futbolcu hiç görmemiştim. Seyir zevki olarak bireysel yetenekleri severim. Ortega, mesela, takıma hiç katkısı olamsa da zevkle seyrettiğim bir oyuncuydu. Bu nedenle bu yılki kombine Roberto Carlos sayesinde parasını çıkaracağını kanıtladı.
Maçı duymuş yada okumuşsunuzdur zaten. Burada yendik. Orada beraberlik falan olur. Turu geçeriz. Ama ilk yarıdaki futbolu tüm maça yüksek tempolu olarak yanıtamazsak Şampiyonlar Liginde madara oluruz. Bakalım.
Teknik olarak hızlı yapılan tekpaslar ve daha önceden çalışılmış olduğu belli olan hücum organizasyonları göze batıyor.
Yeni sezona ben de hazır olmadan girmişim. Bütün maçı Fenerium Üst'te ayakta seyredince belim ağrımış. Biz de maç kondiayonu kazanacağız herhalde zamanla.



Devamını okumak için...

10 Ağustos 2007

Tatilden meyveyle döndüm

En sonunda bütün bir yıl beklediğim tatil de bitti ve işe ve İstanbul'a geri döndük.

İşe başlayınca çok güzel bir sürprizle karşılaştım.


Bir kaç yıldır yaz tatillerinden işe dönüşleri çarşamba gününe ayarlıyorum. Yani izin pazartesi ve salı da devam ediyor.

İmkanınız varsa kesinlikle tavsiye ederim. Tatil sonrası iki gün İstanbul'da aylaklık süper geliyor. Ayrıca iş yerinde ilk hafta daha ne olduğunu anlamadan bitiveriyor.

Tatil turnemizi bir hafta Bodrum, üç gün Ankara, üç gün Yalova, üç günde İstanbul şeklinde gerçekleştirdik. Fırsat olursa detayları sonra anlatırım.

İşyeindeki arkadaşların dahili numaralarını unutacak kadar tatil iyi gelmiş bana.

Tatil sonrası ilk gün öğleden sonra kapıdaki güvenlikten bana tanımlanamayan bir cisim geldiği bilgisi geldi. Hediye konusunda hassas olan şirkette kısa bir kriz yaşandı. Paket gelince anladık ki Burcu göndermiş.

Tanımlanamayan cisim ise çiçek buketi şeklinde bir meyve sepetiymiş. İşyerinde hep beraber hayretle nasıl bişii diye inceledik ve sonrada fotoğraflayıp mideye indirdik.

Güvenlik krizi dışında bir sorun daha oldu. İşyerindeki arkadaşlara anlatamadım:"Özel bir gün falan değil, Burcu aklına esince yapar bööle şeyler."

Umarım yılın geri kalanı da aynı ağız tadıyla devam eder.


Devamını okumak için...

13 Temmuz 2007

Format

Biraz daha katlanacaksınız artık. Değiştirmeye çalışıyorum şablonumu. Çalışmalar sırasında sayfa komik görünebilir.

Takip edenlere duyurulur.

-Artık kim ediyosa.
-Düzenli yazmazsan kimse takip etmez.
-Tamam bak artık yazıcam. Hatta yedek yazılar yazıp, yazamadığım günler onları kullanıcam.
-Çok duyduk bu lafları..
-Kimse takip etmese de yazıcam, var mı?
-Yok, iyi, yaz..

Devamını okumak için...

12 Temmuz 2007

VAPIANO

Almanya'dayken bir arkadaşın tavsiyesiyle gittim. Konsept değişik ve yemekler güzel geldi. Oranın fiyatlarıyla uygundu da.

İnternetten araştırdım. Burada da var mıdır bu italyan restoranı diye?

Türk yatırımcısından hiçir şey kaçmaz. Alman ortaklı Bağdat caddesinde bir yer açmışlar. En kısa zamanda deneyip izlenimlerimi aktaracağım.

Oradaki konseptte kasadan bir kart alıyorsunuz. İstediğiniz yiyeceğin kuyruğuna girerek siparişinizi veriyorsunuz. Tutar karta yükleniyor. Alacağınız diğer yiyecek ve içecekleri toplarladıktan sonra süper dekorasyonda mideye indiriyorsunuz. Bi yandan da mekanın içinde camekanlı bölmede canlı makarna imalatını izliyorsunuz. Çıkarken de kartınızı kasaya verip paranızı ödüyorsunuz.

Hoşuma gitti. Bakalım buradaki nasıl.

Devamını okumak için...

11 Temmuz 2007

İnternet'ten alışveriş

İnternetten alışveriş yaparken karşımızdakilerin nasıl insanlar olduklarına ancak sitelerinden karar verebiliyoruz.

Bugün bir siparişimi kendim alayım dedim.


Telefonda geyet güzel konuşan bayanla ürünü işyerlerinin önünde teslim almak üzere sözleştik. Orada beklerken binanın içinden çıkan kişi makyajlı, spor giysili, türbanlı, yeni dönem modern dindarlarımızdandı. Doğrusunu söylemek gerekirse şaşırdım. Beklemiyordum aslında.

İnsanları kategorize etmemeye çalışıyorum ama bir yandan da alışverişlerimde hangi sermaye grubuna para kazandırdığıma dikkat etmeye çalışıyorum.

Şimdi aldığım deneme ürününün devamını oradan sipariş vereyim mi, vermeyeyim mi?

İnternet ne kadar da unutturmuş bize arkasında insanların olduğunu. Ben o web sayfası gönderecek sanıyordum ürünü :)

Devamını okumak için...

5 Temmuz 2007

Format

Bakalım. Formatla oynuyorum bu aralar. Aklımda bişiiler daha var. Adresi falan değiştirmek yada daha portalımsı bir site haline getirmek gibi.

Bakalım. Belki de "yeter ulen!" deyip kapatırız tükkanı.

Sağlıcakla...
Devamını okumak için...

1 Haziran 2007

Şeytan

Radyo Esken'de şööle bişii duydum sanırım:

"Şeytanın en büyük şeytanlığı insanlara kendisinin varolmadığına inandırmasıdır".

İngilizceydi ve yarım yamalak duydum ama herhalde bööle bişiiydi. Etkilendim sabah sabah.

Aklıma başka bişii geldi. Şeytanın varolmadığına inanırsak aslında tanrının da var olmadığına inanmamız gerekir, di mi? Böyle mi yorumlamalı yoksa insanlar yaptıkları kötü şeylerin kötü olmadıklarına mı inanıyorlar demeli?

Yada cuma cuma fazla kasmamalı mı?
Devamını okumak için...

31 Mayıs 2007

3,14 Göztepe

Her nekadar ibeking ve zoti bizim de orada bulunduğumuzdan bahsetmemiş olsalar da; (benimki kadar sıkıcı bir blog'a herhalde link vermeye çekinmiş olacaklar) zoti'nin askerden gelişini kutlarken biz de aynı masa etrafındaydık. (sitem, web sitem :)

Her zamanki gibi süper eğlendik. Zaten garanti eğlence arıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. Bora Öztoprak'ın şarkıları, sesi ve şovu çok başarılı. Ancak Kaan (Öztürk)'ını da anmadan geçmemek lazım. İşin asıl eğlencesini Kaan sağlıyor. Burcu'nun doğum gününde de gitmiştik. Gülmekte yanaklarım ağrımıştı. O kadar yani. Gerisini siz düşünün. Ayrıca Şemsa ile FB maçında da görmüştük kendisini. Daha bi kanım ısınmıştı. :)



Mekanın web linki burada. Galiba orası eskiden North Shields 'mış. Caddede Göztepe parkının karşısında. Kesinlikle rezervasyon öneririm. Gidip de kapıdan dönebilirsiniz. Bora ile Kaan Cuma ve Cumartesi akşamları çıkıyorlar. Bir tebrik de mekanın havalandırmasına. Ben bu kadar iyi havalandırılan bir yer görmedim. Sigaradan hiç rahatsız olmuyorsunuz. Dev ekranda maç seyretmek için de ideal. Can ile beraber şampiyonluk maçını da orada seyrettik. Başka aileler de vardı çocuklu. Çocukla gidip bira içerek maç seyredilebilecek ender yerlerden.

Bu arada Can orada da bi kız arkadaş buldu. Dayısına çekerse gerçekten ilerde işimiz var :)

Kısacası mekan şiddetle tavsiye olunur.


Devamını okumak için...

29 Mayıs 2007

Birey ve Toplum -2

Sorunun çözümünden önce biraz daha tespit yapalım. Bu sefer çevre koşulları ile ilgili.

Hepimiz tembeliz. İnsanın doğası tembel. Mümkünse aynı şartlarda çalışmadan para kazanmayı; sınavlarda bişiiler öğrenmeden geçmeyi isteriz.

Özellikle biz. Özgürlük için savaşmışız ama demokrasi için "oluuur" diyip ne denirse kabul etmişiz. Özgürlük için savaşırken haklarımız için savaşmayı fuzuli bulmuşuz.

"Bi lider çıksada takip etsek" düşüncesindeyiz. Kaçımız bir sivil toplum kuruluşuna üye?

Demokrasi için çaba harcamamış oluşumuz, ona nasıl sahip çıktığımızdan belli.

Radikal sağcı olmasına rağmen en çok demokrasiden gem vuran parti bile çoğunluğu ele geçirince demokrasiyi çoğunluk diktasına çeviriyor. "Anayasayıda değiştiririm, gerekirse rejimi de" diyebiliyor.

Bir diğer tespit de tüm bunlardan rahatsız olnaların olanlar karşısında seyirci kalmaları. Şu Cumhuriyete sahip çık mitinglerine kadar daha da karamsardım. Ama orada rahatsız olanların tepkilerini görebildik. Ancak bıçak kemiğe dayandıktan sonra.

Kendi çıkarlarından vazgeçerek toplumun iyiliği için bişiiler yapmaya hazır insanların olduğunu ve hiç de az olmadıklarını hissediyorum. Eksik olan tek şey biraz cesaret. Bekledikleri ise onları harekete geçirecek bir olay yada mantıklı bir organizasyon.

Çevre koşulları hakkında katkınızı bekliyorum.

Üçüncü aşamada nasıl bir toplum hedeflediğimizi tartışabiliriz. Son olarak da buraya nasıl ulaşabileceğimizi.

Not: Gerçekten gereksiz ahkam kestiğimi düşünüyorsanız burada durayım. Yoksa daha da uçaçağım.

Devamını okumak için...

23 Mayıs 2007

Birey ve Toplum

Globalleşmeden ve kapitalistleşmeden önce ne güzel de yaşıyoduk. Mahallelerde insanlar birbirlerine yardım ediyordu. Komşudan bir fincan bişiiler isteyebiliyorduk. Eski çoraplardan örülmüş paspaslara ayaklarımızı silip komşudan su içiyorduk oyun arasında. Çok fazla beklentimiz de yoktu. Hayat çok konforlu değildi ama beraber yaşanabiliyordu.

Bekçiler güvenliği sağlamaya yetiyordu.



Belki birey olarak çok fazla hakkımız yada konforumuz yoktu ama beraber yaşamak konusunda bi sıkıntımız da yoktu.


Sonra birden bire birey olduğumuzun farkına vardık. İletişimin hızlanması sayesinde TRT2 ler sonra da Magic Box'lar girdi hayatımıza. Telefon yazdırmaz olduk. Herkesin evinde telefon yokken herkesin elinde telefon oluverdi. Otoyolarda hızlandık. "Bi kaset koyup, neşemizi bulduk". Daha çok kazandık, daha çok harcadık. Bi sürü alışveriş merkezimiz oldu. Hem de klimalı.


Değişim çok hızlı oldu.



Yeni düzenin kolaylıklarına çabuk alıştık. Fakat iki şey bu hıza yetişemedi: Birincisi kanunlar, kurallar, uygulamalar yani devlet veya hukuk düzeni. İkincisi ise bizim kültürümüz, görgümüz, geleneğimiz, eğitimimiz yani asıl biz.


Paulo Coelho idi herhalde söyleyen: Ruhlarımız hızımıza yetişemedi.


Herbirimiz sadece ve sadece kendi çıkarını düşünür olduk. İlgili düzenlemeler ve üstüne bir de eğitimimiz eksik olunca başka insanlarla beraber yaşadığımızı unuttuk. Kendi çıkarımız için her yol mübah oldu. Güya dindar bir milletiz. En önce bozulan ahlak oldu. Ama her alanda. İş yerinde, trafikte, ailede, tribünde.


Yola çıkarken kimseye yol vermemek, lüks arabalarda emniyet şeritlerinden gitmek, işyerinde gizli gizli internette vakit geçirmek, en az işle en çok parayı nasıl kazanırım diye kafa yormak, kopya yazılım kullanmak, kopya film seyretmek, başkasının boşluğunu kollayıp oradan saldırmak, yasalardaki açıkları değerlendirmek, yada hertürlü kural uygulayıcılarına farkettirmeden uygunsuz işler yapmak, kalabalıkta otobüse binerken hafifçe omuz atmak ve öne geçmek. Aklıma bir çırpıda gelen ve sanırım herkes tarafından "a noolcak canım, herkes yapıyo" diye değerlendirdiğimiz ve ahlaki olup olmadığını düşünmediğimiz olaylar.



Bence Avrupa ile en çok burada ayrılıyoruz birbirimizden. Onlar kişisel özgürlükleri genişletirken birbirlerinin sınırlarını nasıl işgal etmeyeceklerini belirlemişler. Kültürleri bu şekilde gelişmiş ve ayrıca uygulamaları da çok sıkı bir şekilde kanunlar, standartlar ve düzenlemelerle kontrol altına alınmış. Maksimum bireysellikle toplum hayatında birbirlerinin ayaklarına basmadan yaşıyabiliyorlar.



Bu durum tespiti idi. Başka bir yazıda da bu durum nasıl düzeltilir diye ahkam keserim. Daha çoook fırın ekmek yemek lazım çoook.

Sağlıcakla.

Devamını okumak için...

Can'ın Çorabı

Dün akşam eve geldiğimde Can'ın çorapları şu şekildeydi.



Kendisi de durumun farkında olacak ki çorabını çekiştirerek parmağının görünmemesini sağlamaya çalışıyordu.


Bana komik geldi. Çok güldüm.


Can da büyümeye başladı herhalde.

Devamını okumak için...

21 Mayıs 2007

Su Küçüğün Söz Büyüğün

Fenerbahçe - Gazsaray maçı için başka yoruma gerek yok herhalde.
Devamını okumak için...

18 Mayıs 2007

Nihayet

Ağlamak istiyorum sayın seyirciler. Niyahet dargın kardeşler barıştılar. Hem sağda hem de solda.

Uzlaşmayı bilmiyoruz. Biz neysek siyaset de o. İki şeritin birleştiği yolda bile birbirimize yol vermeyip kavga çıkaran bizler Cumhurbaşkanlığı seçimi için uzlaşma olmayınca "Aaaa ne ayıp" diyoruz.

Yıllardır Fenerbahçe Gazsaray derbilerini gerenler şimdi alkış polemiğine giriyorlar. Herkes centilmen olsa nasıl satar spor gazeteleri? Nereden beslenir spor medyası?
Samimi olalım, kimseyi kandırmayalım. Kendimiz için istediğimizi başkası için de istemedikçe hiç bir yere varamayız.
Bak cuma cuma kızdırdırlar beni gene :))

Devamını okumak için...

17 Mayıs 2007

Yazamadım çoktandır

Yazamadım çoktandır. Browser'ımın ana sayfası olduğundan herseferinde artık yazayım şuraya diyorum ama bi türlü elim varmadı.


Tanıyanlar bilir, biz ailecek pek telaşlıyızdır. Yapacak şeyler çok, zamanımız azdır. İşlerimiz yetmezmiş gibi kafayı dağıtmak için de organizasyonlar yapıp koştururuz. Sonra da bu tempodan; sanki sorumlusu biz değilmiş gibi; şikayet deriz.


Neyse yaz yavaş yavaş geliyor. Benim işler de biraz temposunu düşürecek gibi görünüyor. Global ısına ısına erkenden mayışmaya başladık.


Aklımda bi sürü şeyler birikti. Büyük ihtimalle gene yazamayacağım hepsini ama tekrar canlandırmak gerek.

Devamını okumak için...

9 Şubat 2007

SU

Aman diyim, suyumuza dikkat edelim.












Devamını okumak için...

Aşk mı, Maç mı?

Fenerbahçe EUFA kupasında AZ Alkmaar ile 14 Şubat Çarşamba günü İstanbul'da oynuyor.

"Aşk mı, maç mı?" sorusunu şöyle cevaplayabilirim: Maça Burcu ile berbaber gideceğiz. Sonuca göre devamındaki eğlenceye karar verebiliriz:)
Devamını okumak için...

8 Şubat 2007

Merhaba

Sabah işyerine gelirken düşündüm; ne kadar az selamlaşıyoruz.

Apartmanda, hatta aynı asansörün içinde göz göze gelmemeye çalışıyoruz. Yolculuklarda yanyana saatlerce oturup bir kelime etmiyoruz.

Bazen "ben de mi bir problem var?" diye düşünüyorum. Sizce?
Devamını okumak için...

7 Şubat 2007

Kırmızı Şimşekler

Geçen hafta Burcu'nun sınavları için Eskişehir'e gitmiştik. Levent Abi de hazır oradayken beni EsEs'in maçına davet etti.

Baba tarafından Fenerbahçe'nin yanında EsEs taraftarlığımız da var. Ayrıca Türk futbolunun ilerleyebilmesi için başarının sadece üç kulübün hegamonyasında olmaması gerektiğini düşünüyorum. Anadoludan bir şampiyon çıkaramadıkça uluslararası alanda daima başarısız olacağız.
Bu duygularla maça gittim. Cumartesi ve öğle saatinde olmasına rağmen stat oldukça doluydu. Biletler açık 10 kapalı 20 ytl idi. Öğrendiğim kadarı ile birinci ligdeki takımların bile üzerinde bilet fiyatları. Taraftar gruplar oluşturmuş. Nefer, Kızılcıklı, Ayder aklımda kalanlar. Tribünde herkes kendi bölümünde oturuyor. İnanılmaz bir sevgi var. Ayder grubu küfürsüz tribünler için "Örnek Taraftar Oluşumu"hareketi başlatmış. Tribünde benim beklediğimin üzerinde bayan ve çocuk vardı ve hiçbir olumsuzluk yaşanmadı.
Ne yazikki maç golsüz berabere bitti. Eskişehir'in amacı bu sene ligden düşmeden tesisleşmeyi, kurumsallaşmayı ve altyapı yatırımlarını sağlamak. Tüm bunları sağlarlar ve endüstriyel futbolun gereklerini yerine getirerek taraftarın sevgisini doğru değerlendirebilirlerse üç sene sonra SüperLig'de süper bir Eskişehirspor seyrederiz.
"Eskişehirspor Türkiye 1. Liginde (Süper Ligde) hiç şampiyon olamamış fakat 3 defa 2.lik, 4 defa da 3.lük alarak diğer Anadolu takımları için kırılması güç bir rekora imzasını atmıştır. 1 Türkiye kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası ve 3 Başbakanlık Kupası bulunmaktadır. Avrupa kupalarında en iyi başarısı ise 1974-75 sezonunda elde ettiği Balkan Kupası 2.liği olmuştur. UEFA Kupası'ndaİspanya'nın dev takımı Sevilla'yı son dakikada attığı üç golle deviren kırmızı şimşekler, Türk futbol tarihinde bir İspanyol takımını eleyen ilk Türk takımı olmuştur."
Umarım bu başarılara gelecekte bif de şampiyonluk eklenir.


Devamını okumak için...

6 Şubat 2007

Blogger for Word

Denedim çalışmıyor. Blogger'ın yeni versiyonu için update etmemişler. Hatta yapıp yapmamaya bile karar vermemişler.
Devamını okumak için...

Yollarda bulurum seni



Son yazıdan sonra işle ilgili toplantılar ve özel işler yüzünden biraz meşguldüm. Kendimi yollara vurdum. 15 Ocak - 5 şubat tarihleri arasında sadece 6 gün İstanbul'da olabilmişim. Kattettiğim yol ise kuşuçumu yaklaşık 9400 km.



Gidilen yerleri ve rotaları resimden zaten görebiliyorsunuz.



Hani merak edipde, "bu adam neden yazmıyor uzun zamandır" diyorsanız cevap olabilsin diye anlatıyorum.



Not aldığım konular birikti. Umarım yazabilirim. Biraz konsept değişikliği deneyeceğim. Kısa kısa yazılar yazıp, linkler vermeyi düşünüyorum. Bir de blogger word plug-in kullanmaya çalışacağım. Bakalım hayırlısı.



Herşeyin başı sağlık. Sağlıcakla kalın.


Devamını okumak için...

9 Ocak 2007

Tatil de bitti

Bana uzun geldi bayram tatili.
Burcu ve can'la Ankara'daydık. Babane, dede ve hala bizden çok can'ın gelmesine sevindiler yine. Her Ankara'ya yada Yalova'ya gidişimizde ben daha arabayı parketmiş içinden inmeye çalışırken hooop can kucaklanıyor ve içeri giriliyor. Ben de belboy misali valizleri arkadan taşımaya çalışıyorum. "Merhabaaa, ben de geldim" :)

İyi ve uzun geldi bana bayram tatili. Perşembe ve cumayı da bağladık Burcu'yla beraber. Kurban olayı genelde yorucu ve telaşlı bir iş. Babam olmasa nasıl başa çıkılır bilmem. Her seferinde "Allah razı olsun" diyoruz. Annem de gizli kahraman. Arka planda organizasyon süper.

Ben seviyorum bayram geleneklerini. Bayram namazı için erken kalmayı, kapıdan çıkarken annemin ağzıma baklava sıkıştırmasını, namaz sonrası ekmek ve gazete kuyruklarını, yaş sırasına girerek bayramlaşmayı, kardeşime el öptürmeyi :), hep beraber kahvaltıyı, temiz temiz giyinip evde misafir ağırlamayı, biraz zorla da olsa bayram gezmelerine gitmeyi, komik ve kafiyeli bayram mesajlarını okumayı ve hiç birine cevap vermemeyi. (Çok kişiye birden gönderilen standart mesajları sevmem. Kişiye özel olmalı. customisation). Liste uzayıp gidiyor.

Sahip çıkmak lazım değerlere. Hatta biraz kafa yormak lazım "bizi biz yapan nedir?" diye. Özellikle milli benlik uçlara doğru iyice sivrilirken.

Böyle işte bayram sonu yazısı. Konusuz karışık.

İyi geldi bana bayram. (hergün mü bayram yapsam ne?)

Devamını okumak için...